26 Ekim 2013 Cumartesi

ODTÜ'deki Ağaç Katliamı ve Yapılması Planlanan Yol Hakkında

Validebağ Korusu sever herkesin adına; ODTÜ'de son günlerde yaşanan ve milyonların gözü önünde, yangından mal kaçırır gibi bayram gecesi iş makinaları, kamyonlar ve belediye ekipleriyle, polis gözetiminde ormana girilip binlerce ağacı kesen, göstermelik sayıda ağaçları yerinden sökerek nakledileceği yalanıyla halkı oyalayan Ankara Büyükşehir Belediyesi ve Belediye Başkanı İ.Melih Gökçek'i kınıyor ve yaşananları üzüntüyle izlediğimizi tüm kamuoyuna paylaşıyoruz.

Mesele aslında bizce ODTÜ, otoyol ya da bulvar meselesi değil, yıllardır belli amaçlar uğruna kesilen, yakılan, ortadan kaldırılan ağaçlar ve onları yaratan ormanların meselesidir. Bizce doğadaki 1 ağaç bile 1 orman kadar değerlidir ve korunmaya, yüceltilmeye haktır. Bu hak biz insanlar tarafından verilmiş bir hak değil, Allah'ın hakkıdır ve biz insanlığa biçilmiş bir mirastır, bizlere verilmiş bir lütuftur. Bu lütuf korumak ve faydalanmanın lütfudur. Yunus Emre'nin sözünde dediği gibi "Benim bir karıncaya bile ulu nazarım vardır" sözü hepimiz için doğa şiarı olmalıdır. Ancak yaşanan manzara ortadadır ve bu manzara yıllardır gözlerimizin önünde, tepkilere rağmen oynanmaktadır. Bu üzücü tablo bile ne yazık ki Başbakan'ı pek enterese etmemekte, onun için sadece ekonomiye, inşaat sektörüne gelen yatırımların meyvesi olarak görmektedir. Ona ve hükümetine göre bu yaşananlar sadece bir ağaç topluluğunun kesilmesi, yerine başkalarının dikilmesi veya en bilineninden, kesilen ağaçların yerine 10 katını dikmek demek kadar basit kaçmaktır. Bu mantık olduğu müddetçe daha çok ağaçlar kesilecek, daha çok ormanlar yok olacak, daha fazla AVM'ler yapılacak, daha çok minibüsçüler destek eylemi gerçekleştireceklerdir. Zaten bu işlerden en fazlasıyla minibüsçüler ve taksiciler faydalanacaklarına göre, geriye ne kalır söylenecek.

Bir kızılderili atasözüne göre dünyanın sonu yakındır o halde.  "Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen birşey olduğunu anlayacaktır."


Ek Bilgiler ve Değerlendirmeler

ODTÜ ormanı, 6831 sayılı Orman Kanunu'nun 1. maddesinde yapılan orman tanımına uygun olarak orman sayılan alanlar içerisinde yer almaktadır. Bu alanların korunması ve yönetimi 6831 sayılı Orman Kanunu hükümlerine tabidir. 6831 sayılı Orman Kanunu'na göre ormanlar mülkiyet ve idareleri bakımından devlet ormanları, özel ormanlar ve hükmi şahsiyeti haiz amme müesseselerine ait ormanlar olarak gruplandırılır. ODTÜ Ormanı hükmi şahsiyeti haiz amme müesseselerine ait ormanlar içinde yer almaktadır.
İlgili kurumlarca yapılan açıklamalarda Orman İdaresi'nden alınan herhangi bir izne değinilmemektedir. Şayet ağaç kesimi ve sökme işlemleri Orman ve Su İşleri Bakanlığı'ndan gerekli izinler alınmadan yapıldıysa, bu işlemler 6831 sayılı Orman Kanunu gereğince hukuka aykırıdır. Bu izinler alınmadan yapılan her türlü ağaç kesme ve sökme işlemleri; ilgili kanunun 14. A ve B maddelerinde suç olarak tanımlanmıştır.
Buna ek olarak bir planın onaylanması ile kesinleşmesi farklı olup, planlar ancak askı süresi sona erdiğinde kesinleşir ve uygulanabilir duruma gelirler. Askı süresi içerisinde ve özellikle bir kamu kurumu olan Üniversite'nin yine bir başka kamu kurumu olan Büyükşehir Belediyesi'ne “plana itiraz edeceğini bildirmesine rağmen” planla ilgili icrai işlemde bulunmak plan hukukuna aykırıdır. Kamu kurumları arasında her zaman sorunlar olabilir ama bunun çözümü zor kullanmak olmamalıdır. Şehircilik ve planlama ilkeleri kapsamında ağaçların ve doğal çevrenin zarar görmesini önleyecek her türlü kararın ilgili tüm paydaşlarca benimsenmesi gerekmektedir.

Anayasanın 169. Maddesinde bütün ormanların gözetiminin Devlete ait olduğu, 6831 sayılı Orman Kanunu'nun 6. maddesinin 2. fıkrasında “Devletten başkasına ait olan bütün ormanlar, bu Kanunun hükümleri dairesinde Orman Genel Müdürlüğü'nün murakabesine tabidir” hükmü yer almıştır.
Ayrıca orman alanlarında yapılacak her türlü tesis ve binaların yapılabileceği ile izinlerin hangi şekilde verilebileceğine ilişkin düzenlemelerin yer aldığı 6831 sayılı Orman Kanununun 17. maddesinin 4. fıkrasında da “Bina ve tesislerin hükmi şahsiyeti haiz amme müesseselerine ait ormanlarda veya hususi ormanlarda yapılmak istenmesi halinde de Çevre ve Orman Bakanlığınca izin verilebilir” diyerek bu sahalardaki söz konusu bina ve tesisleri için Orman İdaresi'nden izin alınması gerektiği açıkça belirtilmiştir.
Ayrıca 6831 sayılı Orman Kanunu'nun hükmi şahsiyeti haiz amme müesseselerine ait ormanların işletme ve yönetimine ilişkin 49 maddesi ile kapsam içine sokulan 14. Maddesi A bendinde; Yetişmiş veya yetiştirilmiş fidanları kesmek, sökmek, ekim sahalarını bozmak, yaş ağaçları boğmak, yaralamak, tepelerini veya dallarını kesmek veya koparmak veya ağaçlardan yalamuk, pedavra hartama çıkarmak, B bendinde; Dikili yaş veya kuru ağaçları kesmek veya bunları kökünden sökmek veya bunlardan kabuk veya çıra veya katran veya sakız çıkarmak, yatık veya devrik ağaçları kesmek veya götürmek, kök sökmek, kömür yapmak; yasaklanmıştır.



Koru Faaliyetleri (Ekim 2013)

Doğa sever, Validebağ Korusu sever herkese merhaba,

Aslında yazılacak, anlatacak oldukça fazla sayıda konu var biriken. Ancak okuyucularımızın da gözünü yormaması adına koruda bugüne dek neler yaptığımız hakkında birkaç eklemelerde bulunmak ve fotoğraflar ile desteklemek istiyoruz.

* Öncelikle Ekim ayı içerisinde koru için oldukça önem arz eden gelişmeler yaşanmıştır. Bunlar arasında en önemlisi koruya yakın zamanda Milli Eğitim Bakanlığı tarafından atanan koordinatörün çalışmalarımızı yerinde görmesi ve bizzat değerlendirmelerde bulunmasıdır.. Kendisiyle koru hakkında duyduğumuz hassasiyet, neden bu çalışmalarımızı yaptığımız ve yapmamız gereken işler hakkında görüş alışverişinde bulunup paylaşılmış, sonuca gidecek konularda kendisinden direktifler almışızdır. Bu konuda hassasiyet gösteren koordinatöre teşekkür ediyoruz.

* İkinci olarak koruda yaptığımız ağaçlandırma faaliyetlerimiz hızla devam etmiştir. Beklentimiz ve hassasiyet duyduğumuz noktalardaki çöpler ve yüksek otlar temizlenmiş, son yağan yağmurlarla birlikte alan yeşillenmesi hızlandırılmıştır. Bu durum sonucunda çöpten arınan alana bölgenin kuşları uğramaya başlamıştır.

* Son olarak ağaçlandırma alanının artık yerini doldurması sonucu ağaçlandırma faaliyetleri düşük yüzdelikle devam etmekte, doğa severlerin bağışladıkları fidanlara yer temin edilmekte, ayrıca koruda mevcut halde bulunan meşelerin rehabilitasyonu ve dip temizliği ivedikle yürütülmektedir. Şu ana kadar bulunduğumuz alanda yaklaşık 25 çimlenen ve fidanlanan meşenin kültür bakımları yapılmıştır. Hedef olarak ise kış başlayana kadar 100 meşenin kültür bakımlarının yapılmasıdır.

Kısacası koruda yaptığımız ağaçlandırma, temizleme ve yeşillendirme çalışmalarımız tüm hızıyla sürmekte, boş kalan alanlar doğaya yeniden kazandırılmakta, aynı zamanda ise mevcut dokunun korunması ve süreklilik kazandırılmasına çalışılmaktadır. Bu çalışmalarımızı başında belli çevrelerden; bilgi ve mantıktan yoksun yaptıkları açıklama ve engellemelere maruz kalmış olsak da (bunların başında Validebağ Gönüllüleri denilen bir oluşuma ait 2 -3 kişinin kendi çaplarında yapmaya çalıştıkları ancak başarılı olamadıkları "ağaç dikmeyi engellemek için imza toplamak" gibi) eylemlerimizden ve amaçlarımızdan asla vazgeçmeden çalıştık ve sonuca da hızla ulaşmaktayız. Kimsenin gönlünü kırmadan, herkesi kolektif bir birlikteliğe çalışarak yaptığımız aktivitelere bugüne kadar onlarca destek görmekten, ellerinde çöp torbaları, fidanları, sulama bidonlarını ve hatta öğrencilerini getirip onlara doğayı anlatan, meşe toplatarak doğa sevgisi aşılayan herkese teşekkürü bir borç biliyoruz. İyi ki varsınız, iyi ki ruhunuzda yeşil ve doğa var.


NOT: FOTOĞRAFLARDAKİ TARİH GERÇEK TARİH DEĞİLDİR.










17 Ekim 2013 Perşembe

Neler Yapmışız ve Neler Yapıyoruz? (Eylül-Ekim 2013)

Herkese merhaba,

Bir önceki yazımızda koru için yapmaya çalıştığımız veya yaptığımız çalışmaların ana hatlarını anlatmıştık. Bu yazıda ise koruya ilk adımımızı attığımızdan beri -yanlış anlaşılmasın biz korunun onyıllardır sakiniyiz, hepimiz koruda büyüdük, koru etrafındaki evlerde yaşıyoruz :), neler yaptığımızı, dünden bugüne nelerin değiştiğini fotoğraflarla anlatmaya çalışacağız.

İlk olarak Eylül ayına kadar korunun değişik yerlerinde daha önceleri dikilmiş fidanlara ot temizliği ve sulama etkinlikleri gerçekleştirdik. Bu fidanlar genel olarak validebağ korusunun içinden geçen derenin Altunizade'ye bakan bölümünde yer alıyorlardı. Yaklaşık 500 lt. su kullanarak ve 10 günümüzü harcayarak sıcak yaz günlerinde bir nebze olsun fidanların imdadına yetişmeye çalıştık ama bir o kadar yardıma muhtaç fidan grupları da vardı etrafta. Onlara ne yazık ki gücümüz yetmedi, neyse ki bizim tükendiğimiz anda Allah yetişti ve yağmurlar getirdi, biraz olsun içimize su serpti.

Korunun Acıbadem girişinde; aslında aktivitelerimizin başında yer alıyordu, ciddi bir pislik ve çöp birikintisi vardı. Bunların büyük bir çoğunluğunu yıllanmış çöpler, zaman zaman içki içenlerin bira şişeleri, yakındaki Çamlıca Konakları'nın artık çöpleri ve koruya gereksiz yere atılan, aynı zamanda hayvanları da hasta edecek nitelikte kuru ekmekler oluşturuyordu.

Buradan belirtelim; gelişigüzel atılan koskoca ekmekler hayvanlar tarafından yenilmemekte, aksine fareler ve bilimum böceklerin üreme alanı haline gelmektedir. Lütfen koruya ekmek vb. şeyler getirmeyiniz!

İlk olarak yaklaşık 5 kişilik grupla beraber bu alanın komple temizliğine başladık. Çalışmalarımıza yine bir iki tiz sesle engel olmaya çalıştılar. Nedeni ise çok basit ve anlamsızcaydı. Efendim kuşlar geliyormuş, besleniyorlarmış. Yahu Allah aşkına, hangi kuş çöpten pislikten karnını doyurabilir? Tam tersine fareleri getirerek kuşları kaçırmaktan başka işe yaramamaktadır çöpler!

Çalışmalarımızda yorulduğumuzda, yetmediğimiz anda ise imdadımıza Üsküdar Belediyesi koştu. Uzunca süre yazıştık, aradık, yardım istedik ama kırmadılar sonunda. 2 günde komple otlardan ve çöplerden arındırılmış oldu koru. Üstelik bir kamyon toprak da getirdiler temiz olarak. Teşekkür ediyoruz kendilerine...


Bu alan eski The Marmara Residence'ına bakan alan. Kendiliğinden yetişen meşe, ceviz ve ayva ağaçlarını yabani ot ve mantarlardan kurtardık.


Yukarıdaki fotoğrafta koruya getirilen temiz toprağın serilmiş hali görülüyor. Otlardan temizlenmiş, yeşillenmeye hazır.

Burada da Neşe Hanım(solda) çeşitli asetatlarla oluşturduğu yazıları korunun değişik yerlerine asıyor. Bizler de yardımcı oluyoruz. Bu fotoğraftaki otların birçoğu da toplanarak temizlendi.

Bu alana insanların oluşturduğu patikayı kapatmak için ağaçlandırma çalışması gerçekleştirdik. Fotoğrafta belli değil ama yaklaşık 15 fidan var. İçlerinde ceviz, meşe, fıstıkçamı, kızılçam, defne, erik, ayva ve leylandi fidanları bulunuyor.

Koruya ağaç dikim etkinliğinde. Eşim, amcam ve yakın arkadaşım bizlerle...

Ağaö dikimi esnasında...


Korumuza katılan yeni fidanlar. Oldukça yeniler ve sevimliler. Sulanmaya ve sevilmeye ihtiyaçları var. Umarım bahtları açık olur.

Ailemize katılan yeni üyemiz. Korunun sakinlerinden leylandi...

Korunun yeni sakinlerinden fıstıkçamı...


Korunun en tatlı üyelerinden. Yapraklarını dökmeyen meşedir kendisi. Hiç böyle bir meşe türü duydunuz mu acaba ? :)

Koru ile ilgili yaptığımız çalışmaların devamı ilerleyen günlerde gelecek. Merak etmeyin birçoğunu yaptık, eklemesi ve haberini yapması kaldı. Sevgiler.

Nerede Kalmıştık, Neler Yapmıştık?

Herkese merhaba ve iyi bayramlar.

Uzunca bir süredir -yaklaşık 1 ay olmuş, sizlerle birlikte değildik. Aslında birlikte olamamışlığımızın sebebi unutkanlığımız değil, davamızın ve yeşile destek mücadelemizin yarattığı eylemlerden dolayıdır. Aranızda görünemediğimiz için şimdiden özür dileriz.

Bu tarihe gelene değin, Validebağ korusu ile ilgili 1 aylık sürede neler yaşadık neler. Öylesine mücadeleler geçti ki bu süre zarfında, dünyamız ve memleketimiz ile ilgili meseleler hakkında yeterli bilgi ve yoruma sahip olamadık. Bunu bırakın, işimiz gücümüz, okulumuz vb. birçok şeyi öteledik, boşladık. Olsun ama sonuçta çokça işe ve sonuca ulaşmaya çalıştık.

Şimdi size bunları teker teker anlatmaktan önce bazı eksik gördüğüm bilgileri paylaşmak istiyorum izninizle.

Geçen yazıda tam olarak Validebağ Korusu'nun yerini iyi belirtememiş olmalıyız ki; hem okuyanlardan kişisel mailler, gerekse koruda karşılaştığımız insanlardan olumsuz eleştiri aldık ve ısrarla korunun yerini belirtme konusunda görüş aldık. Şöyle ki, Validebağ Korusu nerede diye soracak olursanız, Kadıköy ve Üsküdar'a araçla 15 dakikalık mesafede, Acıbadem, Koşuyolu, Altunizade ve Barbaros mahallelerinin kesiştiği yerde, Küçük Çamlıca'ya çıkmadan solda kalan çok nezih bir yerde yer alan, 35 hektarlık (354.000 m2) alana sahip yürüyüş, dinlenme ve değişik aktiviteler yapma alanıdır. Bizce sadece dinlenme ve yürüyüş yapma alanıdır, hatta kimilerine göre park, kimilerine göre koru, kimilerine göreyse orman olan harika bir yerdir. Genel anlayış ve bilimsel temaların sonucu olarak koruda piknik ve mangal yapılmaya elverişli değildir o yüzden bu etkinlikler dahil edilmemiştir. Altta korunun harita gösterimini de paylaşayım (uydu ve harita gösterimi ile)



Bu bilgileri paylaştıktan sonra (İçerisinde Yer Alanları Daha Önce Paylaşmıştık) yapmaya çalıştığımız projeleri ve bizi nelerin beklediği hakkında bilgiler vermek istiyoruz.

Bu platformu kuranlar -benim yazılarıma dahil olanlar yani, ortak düşünceyle hareket etmekteler, kimi farklı noktalara temas etseler de genellikle sonuca birlikte varmaya çalışıyoruz. Bu da bizi az sonra belirteceğimiz gruptan farklı kılıyor. Amacımız korunun bugün görünen eksikliklerini gidermek, çöp sorununu, haşerat ve fare sorununu ortadan kaldırmak, her yaz çıkan yangınları genişleten otları temizlemek, korudaki gereksiz açılmış patikaları kapatıp asıl yollara vatandaşları yönlendirmektir. Bir de korudaki mevcut yeşil dokusunu koruyarak ağaçlandırma yapmak, bu suretle koruyu çeşitli yeşilliklerle doğal hayatın hizmetine sunmaktır. Bu amaçla ilk başlarda bireysel başlayan aktivitelerimiz zamanla kendimizi aktivist olarak nitelendirebileceğimiz sıfatlara dönüştü. Birimiz elindeki imkanlarla fidan dikmeye başlarken birimiz de otları temizlemeye girişti. Bizler neler yapıyorken başkaları da gelip bizi sordular. Yardım etmeye koştular. Ellerindeki fidanları getirdiler. Zamanla bu işimiz oldukça genişler hale geldi ve katılımlarla aktivist diyebileceğimiz grup onlarca destekçi buldu ve hala daha bulmakta.

Bu işleri yaparken elbette aradan tiz sesler yükseldi. Buradan ismini veremem ancak bir iki kişi; amaçlarının yeşili korumak olduğunu söyleseler de ne yazık ki orada ağaç dikimine karşı çıktılar, ot ve fare temizliğini gereksiz buldular. Kendiliğinden gelişen meşeleri temizlemeyi, onları yabani ot ve mantarlardan kurtarmayı amaçsız buldular. Onlar koruyu çöplerle, otlarla ve her yaz çıkan geniş çaplı yangınları gözardı ederek koruyu korumaya çalıştıklarını söylediler ancak sayıları 3-5 civarında kaldı.

Kısacası işimiz kolay değil, ancak bizler de pabuç yedirtmeyen kişilerdeniz. Buradan sesleniyoruz kendilerine: "Korunuz sizin babanızın çiftliği değil! Koruya kendi başınıza oturup yahoo grubundan da klavyecilik ile sahip çıkamazsınız! Kimsenin haddine değildir doğayı korumak isteyen insanları engellemek.

Buradan küçük de olsa bir teşekkür etmek istiyorum. Koruda fidan dikimi sırasında ellerinden gelen tüm imkanları kullanan doğa severlere, Validebağ Gönüllüleri Derneği'ne ve üyelerine, fidan temin edebilmemiz için maddi destekte bulunan civar mahalle halkına sonsuz teşekkürler. Yıllar geçip fidanlar ağaca, ağaçlar ormana dönüştüğünde bu desteklerin karşılıksız kalmadığı mutlaka görülecektir.

Koru ile ilgili Eylül ve Ekim 2013 faaliyet raporlarını bir sonraki konuda fotoğrafları ile birlikte paylaşacağım. Koruda kalın, hayatı paylaşın. Neticesinde koru bizim, doğa bizim, Validebağ bizim!

18 Eylül 2013 Çarşamba

Orman Bizim, Doğa Bizim, Validebağ Korusu Hepimizin

Merhaba sevgili doğa dostları,

Malumunuz şu son zamanlarda yeşil ve doğa üzerine pek de hoşumuza gitmeyen, zaman zaman içimizin acıdığı zamanlar geçiriyoruz. Geçirdiğimiz yaz ayları hem orman yangınları açısından kaybın çok olduğu, hem de mevcut hükümetin uyguladığı yeşil alan politikaları sebebiyle ülkemizin yeşil örtüsünün gün geçtikçe kaybolduğunu yaşadığımız dönemdi ne yazık ki. Uygulanan yanlış çevre politikaları çoktan meyvesini vermişken (HES projeleri, kuruyan dereler, göller vb.)  bir de üstüne üstlük başbakanımızın çevreciler ile ilgili sarfettiği sözler de epey konuşuldu bu dönemde. Peki bu kadar çevre politikaları var olan orman dokusuna, yeşil alanlarımıza nasıl bir etkide bulundu. Basit bir örnekle açıklanabilir.

Ülkemizde 2013 senesinin 9 aylık periyodunda her gün ortalama 40'dan fazla orman yangını çıkmıştır. Bu sayı ortalama dışında tutulursa yaz aylarında gün başına 90'a kadar çıkmaktadır. Öyle ki küresel ısınma zaten yetiyorken, bir de insanoğlunun yarattığı zararı düşünürsek kaybettiğimiz ormanların insanlığa çıkardığı fatura boyumuzu fazlasıyla aşmaktadır. Neyse, çıkan orman yangınları sonucu 10 binlerce hektar ormanlık alanımız tahrip olmuştur. Gelin bundan sonra neler oluyor, süreç nasıl işliyor. Orman yangını olduktan sonra Orman Bölge Müdürlükleri bağlı bulundukları yerlerdeki işletme şeflikleri aracılığıyla yanan ağaçları keserek nerdeyse kesilen ağaçları kerestecilere satarak kendilerine sermaye çıkarmaktadırlar. Daha sonra bom boş kalan arazilere boyları 5 ila 10 cm uzunluğunda fideler dikmekte ve bunları da "yanan alanları ivedilikle ağaçlandırdık" şeklinde yüreklere su serpmeye çalışan açıklamalarla kapatmaya uğraşmaktadırlar. Ancak gelin görün ki yanan orman örtüsü kendini zaten yeniler, burada esas olan şudur, yanan orman 2 saat gibi kısa bir sürede yanarken, bu alanların yeniden yeşermesi için ortalama 7 sene geçmesi gerekmektedir. Bir de ayrıca dikilen fidelerin sulanmaması ve doğal tehlikelere karşı savunmasız bırakılması da bu sürece fire verdirmektedir.

Böylesine can yakıcı hadiseler yaşarken, ülkemizin orman dokusu azalırken, ülkemizin başbakanı canlı yayında doğa severlere şu eleştiriyi yöneltiyor. "Yol değil orman istiyoruz diyorlar, o zaman ben de diyorum ki gidin ormanda yaşayın. Yol medeniyettir, gerekirse yapılacaktır, rabbim dur diyene kadar da yapacağız. Orman zaten çok." Bu açıklamalar zaten çevre konusunda sıfırı çeken hükümetin pek de konuya bütünlemeden bile geçemediğini göstermektedir. Ülkenin başbakanı açık seçik doğayı korumaya çalışanları ötekileştirmiş, onların fikirlerini kendi çıkarları uğruna adeta görmezden gelmiştir. Öyle ki başbakanın konvoyu üzerinde ellerinde pankart taşıyan 2 kadın doğasevere polis etten duvar örmüş, hatta başbakan yazılan dövizleri görmesin diye protestocuların önüne polis aracı getirilmiştir. İlahi adalet ya, başbakana yazdıklarını gösterebilmeyi başarmışlardır bu doğasever dostlarımız. Ama denir ya, "Nato mermer Nato kafa" Ne söylesen uslanmaz demişler. Yine yaptığı konuşmasında çevreyi unutturan, üstüne hala dini siyasete alet etmeye çalışan bir başbakanımız olduğunu hatırlatır biçimde konuşmasına devam etmiştir kendisi.

Hükümetin çevre politikalarının bu şekilde yerlerde süründüğü ortada. Göstermelik Kyoto protokolü (zaten sözleşmenin sonuna gelirken imzalanmış) üzerine karbon salınımını durduramayan, hatta her sene artıran bir Türkiye Cumhuriyeti devleti hükumeti  bununla da kalmamış, yemyeşil doğaya sahip nehir kenarlarına HES'ler inşa ettirerek doğayı adeta kurumaya bırakmış ve doğal hayatı bozguna uğratmıştır. Öyle ki ÇED protokolleri her defasında kadrolaşmalar sonunda geçirilen hidroelektrik santralleri projeleri, suyu korumaktan öteye gidememiş, bırakılmayan su gün geçtikçe vadileri ve doğal hayatı kurutma noktasına kadar gelmiştir. Bu yaşananlar Rize'den Antalya'ya, Kastamonu'dan Artvin'e kadar birçok coğrafyada kendisini iyice göstermiştir.

Bu kadar rezillik söz konusu iken hala çıkıp da Ergene Nehri'ni kurtarmayı hayal eden, ama ironisi kendisine özgü; Ergene Nehri'ne dökülen atık suyun miktarı her geçen gün artan ve bunu önlemeye çalışmayan bir hükümetimizin olduğu da bir gerçektir. Maalesef artık Ergene Havzası'nda hiçbir tarım ürünü yetişmemekte, yetişen tarım ürünleri de yüksek dozda toksik madde barındırmakta, halkın içme suyu kaynakları da kurumaya yüz tutmaktadır. Kurumasa da suyun kirlilik değeri had safhadadır. Böylesine gelişmeler yaşarken ve benim burada anlatamadığım nice hadiseler oluyorken kimse benden çevreyi umursamamayı, hükümeti desteklemeyi beklememelidir. Hizmet gelecekse her yönüyle gelmelidir. Alt yapının üst yapıyı belirlediği kitle toplumunda maalesef alt yapının çökmesi beni de kayıtsız bıraktırmayacaktır.

Neyse, bu kadar eleştiri kimine fazla gelir. Gelelim yerel yönetimlere. Onlar da iktidardan farklı icraatları gerçekleştirmemekte. Özellikle iktidar belediyeleri ellerindeki sermayelere güvenerek yaptıkları hizmet karşılığı çevreyi yok etme yarışına girişmekte, buna da savunma olarak ise, "gelişim ve kalkınma hızını" göstermektedirler. Oysa ki kalkınma bir taraftan inşa edip öbür taraftan yıkmak demek değildir. Bugün İstanbul'da Taksim Gezi Parkı'nda ne olduysa, yarın Maltepe Sahil'de de, Büyük Çamlıca'da da, Kuzey İstanbul Ormanları'nda da aynı senaryo oynanmakta ve bu "demokrasi" adı altında çoğunluğun elindeki karar verme yetkisinin ellerinde kalmaktadır. Yerinde görülebilecek itirazlar yine "demokrasi" altında nitelendirilmezken, hiçbir mimar mühendis odasına, halka ve kamuoyuna, sivil toplum kuruluşlarına danışılmazken, belediye meclislerinde ya da bakanlık kulislerinde birilerine peşkeş çekilirken "demokrasi ve yetki" kelimeleri ortaya dökülmektedir. Hal böyle olunca da ortaya çevre protestocuları, polisler, yıllar süren hukuki mücadeleler, yürütmey durdurma-bozma gibi yerinde olmayan şeyler çıkmaktadır.

Bu kadar anlattım ya, neresinde bunun Validebağ diyecek olursanız, inanın yukarıda anlattığım şeyler size Validebağ'ın ne olduğu ve ne oldurulması istendiği hakkında detaylı bilgiler verecektir ve neyin ne olduğu, nasıl karşısında durulması gerektiği, nasıl mücadele edileceği hakkında genel düşüncenizin oluşması için yol gösterecektir. En azından iyi niyetim böyle.




Validebağ, asıl adıyla Validebağ Korusu, 19. yüzyılda yaşayan Padişah Abdülaziz'in kız kardeşi Adile Sultan adına yaptırdığı kasrın ve etrafında bulunan ağaçlık alan ve izci evinin bulunduğu yerin genel adıdır. Cumhuriyet döneminde ulu önder Mustafa Kemal Atatürk'ün emriyle dönemim Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati Bey tarafından yaptırılan Öğretmenler Prevantoryumu ve Hastanesi' nin de içerisinde bulunduğu yerdir. Yaklaşık 354 dönümlük (35,4 hektar) bir alan olan bu koruluk içerisinde sayısız hayvan ve kuş türü, farklı çeşitlerde binlerce ağaç bulunmaktadır. Öyle ki İstanbul Anadolu yakası yerleşim yerleri içerisindeki en büyük ikinci yeşil alan olma özelliğini günümüze kadar korumuştur. Ne müstesnadırlar ki 1998 yılında bir avuç insanın tepkisi ve hareketiyle 1. derece SİT alanı ilan edilmiştir. Oluştuğu ilk günden bugüne dek birçok emektar öğretmene misafir yeri olan ve öğretmenlerin elleriyle diktikleri birçok meyve ağaçları, bugün hala ayaktalar ilerlemiş yaşlarına ve hoyrat insanlara rağmen... Sayısız yangın gördü ama yine de yenilmedi zamana ve insana. Bugün yürüdüğünde içinize oksijeni pompalayan, şehrin o kalabalık gürültüsünü biraz olsun unutturan, etrafa baktığınızda yeşilden başka hiçbir şeye izin vermeyen bir yerdir Validebağ korusu. Yazları okulların ve izci gruplarının piknik yeri olan, kışları ise kuşlara ve sincaplara ev sahipliği yapan bu güzide yerimiz, maalesef yıllara ve insanoğluna karşı sahipsiz ve güçsüz duruma getirilmek istenmektedir. Bir oldu bittiyle 2006 yılı sonbaharında Milli Eğitim Bakanlığı, mülkiyetini Üsküdar Belediyesi'ne devretmiş, maksadını ise "ödeneğim ve gücüm yok" diyerek geçiştirmiştir. Bir sabah halk uyandığında ise koruya dozerler girmiş, kamyonların hepsi peşi sıra dizilmiş, aklı sıra halkın koşma sevdasına hizmet edermişçesine kazılar ve yeni yollar açılmış, zaten tek kalan korunun da kalan kolları ve bacaklarına dikenler batırılmaya çalışılmıştır. 1.derece SİT alanı olmasına rağmen belediyenin yarattığı zalim uygulama, mahalle halkları tarafında hoş karşılanmamış, yapılan protestolar neticesinde geri adım attırılmaya zorlanmıştır. O günden bu yana ara sıra hizmet adı altında görünen belediye işçilerinden artık bugün hiç kimse gözükmemektedir. Koruyu adeta hükümetin cami merkezi sevdasına kaptırdıkları apaçık olan bu mekan, birçok insanın mücadelesiyle ve direnişiyle hala insanoğluna oksijen vermeye devam etmekte bugün.



Ancak anlatılanların arka planında ise belediye, Adile Sultan Kasrı ve Öğretmenevi restorasyonu adı altına bugün onlarca ağaca baltayı vurmakta, birçoğunu güdük bırakarak dallanmalarını engellemekte, buralara giriş ve çıkışı kapatıp insanların ne olup bittiğini görmelerine izin vermemekte, hatta ağaçlık alana cami yapmaya çalışıp buna da "cemaat istiyor" şeklinde palavralarıyla güldürmekte ve açılan davalara, yapılan protestolara karşı aldırış etmemektedirler. Açık olan şudur, korudaki ağaç varlığını azaltıp, var olan fidanların yetişmesine katkı bulundurmayıp, ve hatta koruyu bakımsız bırakarak yangına karşı savunmasız bırakıp "koru vasfını yitirdi buralara rezidans, AVM, cami gibi şeyler yapalım" lafına getirmeye çalışmaktadırlar. Ama eksik bildikleri şu vardır. Validebağ korusu yalnız değildir, ağaçlar yalnız değildir, doğa hiç yalnız değildir. Koruyanları vardır, kollayan ve neler olup bittiğini takip eden, hesap soranlar vardır. Merak edilmesin ki koruyu koru yapmaya devam edecek çalışmalarımız da vardır. İlerleyen günlerde yayınlayacağım çalışmalar ve fotoğraflarla da bu konuda ne kadar yol katedeceğimizi siz değerli okuyucular ve doğa dostlarıyla paylaşacağım.

Sevgiler.

Validebağ Gönüllüsü